KÖYLÜ KÜLTÜRÜNDE HOLAVAR TARZI
Çağdaş Endüstri toplumlarında Enerji hammadde, pazar, işçi, patron üretim, tüketim ücret ve kar gibi değişkenlerin önemli bir yeri vardır. Müzik, Tiyatro, sinema ve edebiyat gibi sanatsal etkinliklerde, endüstriyel değişkenlere çokça yer verilir. Çağdaş sanatı kavramak için bu değişkenleri tanımak yetmez. .Olayın birde insan boyutu vardır. Sanat bir bakıma insan makina ve doğa etkileşiminin sonucu olarak belirir. Çağdaş edebiyat bir yandan makina ve teknoloji uygarlığının yan ürünleri ve ekolojik sorunları içinde bunalan ve kendine yabancılaşan insanı işlerken. Bir yandanda hızla gelişen bilim kurgu türleri ile insan düşüncesini zorlamaktadır. Bilim kurgu tarzında enerjiye Robotlara ve maki-neye doğa üstü yer verilir. Tanrı bile bir tür enerji sayılır. İnsanları yöneten gelişmiş Robotlardan, bilgisayarlardan ve saybörglerden sözedilir. Enerji tanrı makinayı ve insanları yaratmıştır. Makinayı tasarlayan mühendis ve teknisyen birer teknoloji papazlarıdır bilim kurguda. Bir bakıma geleceğin mitleri oluşmaktadır.
Şimdi günümüzden çok geriler VIII. yüzyıla gidelim. Petrol elektrik ve nükleer enerji bilinmemektedir. Patlarlı motorlar ve buhar tribünleri yoktur.
Azerbeycan ve dağıstan'da Terekemelerin bir kısmı tarıma elverişli alanlarda yerleşik yaşama geçmişlerdir. Köyler ve kentler kurarak çiftçilik yapmaktadırlar. O günün koşulları içinde çiftçi öküz, çift (kotan) boyunduruk, sami, boyunduruk kayışı, araba, nalbant ve demirci gibi değişkenler Te-rekemelerin yaşamındaki önemli motifler olarak belirir Çiftçi için en önemli enerji kaynağı öküz gücüdür. Bir bozkırlı için önemli olan at çiftçinin pek işine yaramaz. At bir hız sembolü olup sürekli hareket halinde olan bozkırlının vazge-çemiyeceği bir varlıktır. Onun gözünde atı silahı ve eşi benzer değerler taşır. Oysa çiftçi yerleşiktir Onun hızdan çok güce ve kuvvete ihtiyacı vardır. Bunuda öküzleri sağlamaktadır. Öküzün ölümü çiftçi için yıkım olup evinden bir cenaze çıkmış gibi üzüntü kaynağı olur. Asırlar geçer tarih Labo-ratuvarında olgunlaşan öküz bir Kült halini alır. Artık edebiyatta onun boynuzlar, Gökdininin kutsal Ay'ına benzer. Kızıl bir öküz milyarlarca yıldan beri iki boynuzu arasında dünyamızı şerefle taşımaktadır. İnsanların töre dışı davranışları karşısında bazan kafasını hafifçe oynatır. O zamanda binlerce insanın öldüğü depremler meydana gelir.
Çiftçi öküzünü boyunduruğa koşar, boyunduruğun düşmemesi içinde Sami adı verilen bir demirle sabitleştirilir, öküzler ve boyunduruk, boyunduruk kayışı ile çifte (kotan) bağlanır.
Çiftçi artık tarlasını sürebilecek hale gelmiştir. Fakat tarla sürmeninde bir kültürü vardır. Sürme işi bir çizgi boyunca devam eder. Aynı çizginin ikinci kez sürülmesi toprağa zarar verir. Sürerken çizgiler arasında çok azda olsa boş sürülmemiş yerlerin kalması (Xerek) hiç istenmiyen bir durumdur. 50 dönümlük bir tarlada toplam bir ve iki dönümlük Xerek'in varlığı hem savurganlık olup hemde çiftçi için son derece ayıptı. Böyle bir tarlanın sahibi köyde alay konusu olurdu. İşte burada karşımıza yeni bir deyişken çıkıyor "Hodak" hodak boyunduruğun ortasına binerek çiftin sürücülüğünü yapan kişidir. Boyunduruktaki yerine oturan hodak dengeyi iyi kurmak zorundadır. Hafif sağa ve sola kayması iyi sonuçlar vermez bu durum ön tekerleklerinden birinin havasının diğerine göre fazla olan otomobile benzer. Böyle durumlarda otomobil bir tarafa çekme yapar şoför direksiyon hakimiyetini kaybedebilir. Hodağında ağırlığını sol öküzün boynuna kaydırması sağdaki hayvanın ileri soldakininse geri gitmesine dene olur. Bir bakıma çift çekme yapar. Tabi bu durum öküzlerden ikisininde güçlerinin denk olması hali için geçerlidir. Bazende Öküzlerden biri diğerine göre daha güçlü olabilir. Bu halde çekmeyi önlemek için hodak ağırlığını güçlü öküzden yana kaydırmak zorunda kalır. Çift sürme olayında hodak yanlız değildir.
Arkada çiftçin sapını tutarak düzgün hareketi kontrol eden birde "çiftçi" bulunur:
Böylece hodak çift, öküz ve çiftçi etkileşiminden bir edebiyat tarzı doğar ki biz buna "hola var" diyoruz.
"Ho" hayvan anlamına gelmektedir "var" ise git demektir. "Ho" ve "Var" heceleri "La" bağlacı ile birleştirilerek Terekeme ağzına ve fonetiğine uydurulmuş olan "hola var" hayvan yürü gibi bir anlam taşır "Ho" kökünden gelen ve çiftçi kültüründe ifade bulan bazı deyiş biçimleri vardır. Örneğin hodak, hayvanlara eşlenirken "oha" "ho ha" "hala" "hay da" gibi sesler çıkar yine iş hayvanlarına "ulak" denir bu sözcük Ho-Lak'ın bozulmuş biçimidir. Burada kullanacağımız "Ho" sözü Altay Şamanhğmda inek ve öküzlere verilen bir isimdir. Bu isim yarı kutsi bir anlam taşımakta ve kurbanlık hayvanlara (inek ve öküz) verilmekte iken zamanla tüm sığır cinsi hayvanlar için kullanılmaya başlanmıştır.
Çift sürme işini Terekeme binlerce yıl aynı tarz devam ettirdi. Bu süreç yöntemi ve tekniği ile Edebiyatta bir "hola var" tarzını doğurdu. Başlangıçta üç heceden meydana geliyordu "ho-la-var" Hodak bu heceleri belli ritimlerle tekrarlıyarak hayvanları kontrol etmeye çalışırdı. Bu ritm ve besteyi hodak yaratmamıştı. Doğal olarak oluşmuştu. Boyunduruk, sami toprak, rüzgar ve öküzün yürürken çıkardığı seslerin ritmi holavarın bestesi sayılırdı. Hodakda ve öküzde bu ritmlere karşı şartlanma meydana gelmişti. Örneğin çift düz bir çizgide giderken aniden kumlu ve çakıllı sert bir yere gelince o çizgi boyunca kotanın ağırlaşması öküzleri alışmadığı bir durumla karşı karşıya bırakırdı. Bu esnada öküzün durmaması için Hodak kesik kesik ho-ho-ho der ve gerekirse elindeki çubukla hayvana vururdu. Bir başka seferdede yumuşak bir toprak katmanına rastlaması sonunda öküz normal olandan daha hızlı hareket ederdi bu durumda çıftçi'nin Xerek yapma ihtimali çoğalırdı. Hodak bunu önlemek için uzun ve giderek yavaşlıyan bir ho çekerdi. Yine gerekirse elindeki çubukla hayvanların burnuna vurarak yavaşlamalarını sağlardı. Olaya analitik yaklaşımla baktığımızda tipik bir şartlı refleks oluşumunu görürüz. Hayvanlar çubuk yar-dımı ile belirli hecelere karşı şartlandırılmıştı.
Günümüzde sirklerde çeşitli gösteriler yapan aslan kaplan, fil ve köpek gibi hayvanlar uzun zaman buna benzer bir şartlı eğitimden geçerler. Bir süre sonra Öküzler hodağın sözcüklerine ve ritmine göre kendiliğinden şartlandıkları için çubuk kullanmaya gerek kalmaz bilinen hecelerinin belli ritimlerle tekrarlanması yeterdi. Hayvanlar bu ritme öylesine akortlu hale gelmişlerdiki. Dinlenmek için öküzler boyunduruktan çözülüp serbest kaldıklarında Hodak onları belki bir kilometrelik uzaktan uzunca bir ho çekerek çağırdımı hayvanlar hemen gelirdi. Buna benzer durum bozkırlıların yaşamında da görülürdü bir bozkırlı süvari, ıslıkla atma ve köpeğine rahatça kumanda edebilirdi.
Benzer gelişimi çobanla koyunları arasındada görebiliriz çobanın ıslığı, kavalı ya da çıkardığı seslere hayvanlar şartlanmıştı. Bu nedenle onbinlerce koyundan oluşan bir sürüyü çok kolay yönetirlerdi. Örneyin sürülerin normal şartlarda sayılması gökten yıldız saymak kadar zor bir işti. Halbuki işini bilen bir çoban belli ritimle çaldığı ıslığı duyan hayvan çiftlenerek onun önünden geçer o da kolayca sayımı gerçekleştirirdi. Bu konuda öyle yetenekli çobanlar vardı ki tüz yiyerek iyice susamış bir sürüyü ırmaktan geçirirken çaldığı ıslık ve gaval nağmeleri ile onları bir damla su içirmeden karşıya geçirmeyi başarırdı. Bunu çoban olmayan birinin yapması imkansız bir şeydi. Yine susamış bir hayvanın ırmağı geçerken su içmemesi mümkün değildi. Bir bakıma mühendislerin makinelere uzaktan kumanda etmesine benziyen bu olayda çobanlar ve hodaklar çiftçilik ve hayvancılık sektörünün vazgeçilmez elemanları idi. İşinde yeterince ihtisaslaşan bir hodak ve çobanın toplumda saygın bir konumu vardı.
Endüstri Sektöründe işinde, uzman bir mühendis gibi zamanla tarım sektöründe de hodak benzer bir konuma ulaştı. Başlangıçta ho-la-var gibi üç hecenin ritmik tekrarlarından oluşan Holavar Türküsü (Mahnı) zamanla Türk halk şiirine benzer bir yapı içinde olgunlaşarak günümüze kadar gelebildi.
Hodaklı ve Öküzlü uzun bir süreç geçiren tarım sektörü gelişen teknolojiden yararlanarak kendisini yenilemek zorunda kaldı. Makinalı tarımın yaşama geçmesi hodak ve öküzün zamanla eski değerini kaybetmesine neden oldu. Bugün tamamen yok olmuş gibidir onlardan sadece Holavarlar kaldı. Şimdi bir kaç gelişmiş Holavar örnekleri yazalım.
Hooooo Hola Hooooo Ala Öküz
Sana kurban olam men
Külgöyde sen yat günde men
Sen yat gaya kölgöyünde
Goy yanam gündemen
Görüldüğü gibi bu örnek hece veznine yaklaşmıştır. Ama bu vezne ilişkin kurallar pek gözükmez. Burada temel kaygı ahenk ve melodidir.
Bu tür:
başlangıçta üç sözcük olan ho-la-var dan heceye geçiş sürecini yansıtmaktadır.
Üç heceli holavar sözcüğü bir bakıma dörtlüğün nakaratı haline gelmiştir, gelişmiş bir holavar türküsü dört mısralık beyitler halinde olup her mısra da dört kelimeden meyadana gelir. Bu tarz zamanla bayati adı verilen halk türkülerinde etkilenmiştir.
Öküz Öküz Can
Öküz Boynu Kızıl gam
Öküz Çek çayır çimennen
Sana can gurban
Öküz Başına men dolnam
Men dönöm men dolanam
Ölme ölme yazığam
Kölgende men dolanam
Öküzün hodakları
Sallanıp dodakları
Tez çekin yer gurtarsın
Gayıtsın hodaxları
Öküzüm geder işe
Gorxaram bağrı şise
Nola bir bulut gele
Göyden yere nem tüşe
Kaynakça
Kitap: KARAPAPAK VE TEREKEMELERİN SİYASİ VE KÜLTÜR TARİHİNE GİRİŞ
Yazar: Orhan YENİARAS