KONU VE ÖZ YÖNÜNDEN
Dadaloğlu'nun şiirlerini konu ve öz yönünden üç başlıkta incelemek istiyoruz:
1 - Kavga, yiğitlik ve iskan ile ilgili şiirleri.
2 - Yurt güzellemeleri ve sosyal konulan içeren şiirleri.
Dadaloğlu'nun şiirlerinde at.
3 - Sevgi üzerine söylediği şiirleri.
1. KAVGA, YİĞİTLİK VE İSKAN İLE İLGİLİ ŞİİRLERİ
Dadaloğlu'nun şiirlerinde temel konu kavgadır, yiğitliktir. Türk Halk Edebiyatı'nda cenk (savaş) ozanı denince hemen akla Köroğlu ile birlikte Dadaloğlu gelir. Köroğlu'nun bireyciliği, kişisel haykırışı yanında o, kendi toplumu adına konuşan bir sözcü oluverir. Fakat bu sözcülük yapay, kuru ve yavan bir sözcülük değildir. O, şiirlerini söylerken hem doğal, hem de «gözünü budaktan, sözünü dudaktan» esirgemeyen bir kişidir. Bu yönüyle benzerlerinden ayrılır ve özgün bir halk ozanı olur.
Dadaloğlu ancak kavga olmadığı zamanlar diğer konularda şiirler söylemiştir. Ozan yiğitlikle ile kahramanlık ile iç içedir. Yiğitlik, kavga onun yaşamının bir parçasıdır.
Bahar gelecek, Avşar atlıları cıda atacak, Dadaloğlu şiirler söyleyecektir.
Bunu sabırsızlıkla bekler:
Selam söylen Reyhanlı'da Arap'a
Hesap etsin yaz ayına ne kaldı
Nevruz biter, sümbül biter, gül biter
Top top edip dermemize ne kaldı
Babına da Dadaloğlu'm babına
Koç yiğitler sığmaz oldu kabına
Kamalağın, kar'ardıcın dibine
Silah çatıp yatmamıza ne kaldı
No: 1
Dadaloğlu'nun şiirlerinde o dönemin ünlü silahşörleri bir bir boy gösterir. Cıdalar, kılıçlar, kalkanlar, naralar gerçek bir tablo içinde gözlerimizin önüne serilir.
İşte Avşar-Cerit kavgasından bir görünüm:
Karataş dersen de bir düzgün ova
Yükletmiş göçünü gidiyor dağa
Kılıcına yavuz derler İsmail A
Çalıp çalıp dallarını eğiyor
İbiş A'yı dersen yiğitler bendi
Kocaman orduya koydu bir yangı
İnanın ağalar «sığanıs» kendi
Çalıp çalıp gölgesini kovuyor
Bekir A'yı dersen yüksekten uçar
Narasın duyanlar akşamdan kaçar
Girgin deve gibi köpüğün saçar
Sanasın havadan yağmur yağıyor
Dadaloğlu'm der ki giydik karayı
Koç yiğit olanlar açtı arayı
Cerit ovası mı sandın burayı
Top top olmuş seyfilerin kovuyor
No: 11
Şiirde geçen a'lar (ağalar) o bildiğimiz ağalardan değildir. Eli kamçılı, halka zulmeden kişiler değildir burada geçen ağalar. Bunlar yiğit, ağabey, sevilen, saygı duyulan kişilerdir. Bu tür ağalar düşmanlara karşı toplumunu korumuş, kollamış, günü gelince de kendi toplumuna yargıç olmuş kişilerdir.
Şimdi bir başka kahramanı; Apalak'ı Dadaloğlu'nun şiirlerinden izleyelim:
Bir vuruşta düşmanların ikiye
Yarın aslanlarım derdi
Apalak Serden geçin yaralan yarayla
Sarın aslanlarım derdi Apalak
Halep'in, Antep'in soyun keserim
Cehdedersem Elbistan'ı basarım
Bağdat kapısına kilit asarım
Varın aslanlarım derdi Apalak
No: 5
Bu ve bunun gibi yiğitlere onun şiirlerinde sık sık rastlanılır. Burada kahramanlar gerçek, olaylar gerçek, her şey bir gerçek tablo içindedir.
Dadaloğlu bir kavgadan arta kalan durumu, aşiret büyüğüne şöyle anlatır:
Çekildi kılıçlar çok indi başa
Kartallar kuzgunlar indi üleşe
İkisi boy beyi, bir Miktat Paşa
Döğüşü döğüşü öldü duydun mu
Parladı kılıçlar, bindi kılıca
Atı yavuz olan çıkıyor uca
Çukurova girdi kılıç kılıca
Kanl'üleşe kartal indi duydun mu
Der Dadal'ım söyler sözün merdini
Yavru şahin ıssız koymaz yurdunu.
Biz de verdik beş kardeşin dördünü
Bu işimiz böyle oldu duydun mu
No: 19
Dadaloğlu bir meydan ozanıdır. Kavga bu, yenmek de var yenilmek de. Osmanlılar deneyimli, çağına göre modern silahlarla donatılmış bu orduyu Türkmenler'in üzerine gönderiyor. Çukurova'nın en güçlü aşiretleri bu orduya karşı koyamıyorlar. Ahmet Cevdet Paşa'nın deyimiyle, "Garbi (Batı) Kozan ağası Ahmet Ağa (somadan Osmanlılar tarafından paşa yapılacaktır) Osmanlı paşalarıyla anlaşmaya çalışır. Şarki (Doğu) Kozan ağası Yusuf Ağa ise savaşa karar verir.
Savaş çetin olur ama sonunda Yusuf Ağa hile ile yakalanır, yaralı yaralı idam edilir, (kurşunla vurulup öldürüldü).
Yusuf Ağa öldürülünce Dadaloğlu yıkılır, kahrolur:
Nolaydı da Kozanoğlu'm nolaydı
Sen ölmeden bana ecel geleydi
Bir çıkımlık canı mı da alaydı
Böyle rüsvay olmasaydık cihanda
Neyledik de Hakka büyük söyledik
Ne akılla kahpeleri dinledik
Cahil idik n'ettiğimiz' bilmedik
Aciz çıktı bak adımız her yanda
No: 18
Yusuf Ağa idam edildi, onun mezarını ziyaret etmek bile yasaklandı. Dadaloğlu bunu duyunca:
Kozan'a eller Kozan'a.
Akıl ermez bu düzene
Öldürmüşler beyimizi
Yasak mezarın gezene
Kara çadır is mi tutar
Altın tabak pas mı tutar
Kozanoğlu ölmeyinen
Avşar kızı yas mı tutar
No: 82
diye yanıp yakılacaktır.
Bizim edebiyatımızda Osmanlı'ya, padişaha, onun fermanlarına açıktan açığa meydan okuyan şiirler pek yazılmamıştır. Divan Edebiyatı bu konuda dalkavukluğa varan övgülerle doludur. Layık olmadıkları halde nice padişahlara ne ünlü kasideler yazılmıştır.
Şair Eşrefin hicivlerini bir yana bırakırsak Türk Edebiyatında Osmanlı'ya, padişahlara onların fermanlarına meydan okuyan, kafa tutan şiirleri sadece Dadaloğlu söylemiştir.
Daha önce de belirtildiği gibi Osmanlı'nın yaptığı iskan zora dayalıdır. Her şeyi hesap kitap ederek belli bir plan dahilinde yapılan iskan değildi bu iskan. Aynı etnik kökenden gelen bu kardeşlerini Osmanlılar sopayla iskana zorlamıştır. Bu ise aşiret çıkarlarına aykırıydı. Çünkü bu iskan yüz binlerce hayvan besleyen göçerleri bazı otlaklardan yoksun bırakıyordu. Bu noktada konu bir çıkar sorunu oluyordu. Sonra Osmanlılar halka ulusal bilinci de verememişti, zaten "ümmet" ideolojisiyle yola çıkanlarda ulusal bilinçten pek söz edilemez.
İşte bunun için Dadaloğlu haykıracaktır:
Belimizde kılıcımız kirmanı
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
No: 9
Bir başka şiirinde de şunları söyleyecektir:
Aşağıdan akça çığın ötünce
Katar başı mayaların' sökünce
Şahtan ferman Türkmen eli göçünce
Daha da hey Osmanlı'ya aman mı
Aşağıdan iskan evi gelince
Sararıp da gül benzimiz solunca
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı
No: 17
Köroğlu, Bolu Beyi'ne çatmıştı. Bolu Beyinin «kıymeti harbisi» kaç paradır. O tarihte Osmanlı'da yüzlerce Bolu Beyi vardır. Dadaloğlu yiğit bir Türkmen olarak Osmanlı'ya kafa tutan şiirleri söylemeyi göze almıştır.
Dadaloğlu göçebe bir toplum içinden çıkmıştır, bu nedenle de o dağlara vurgundur, yaylalara vurgundur, soğuk pınarlara, kamalaklı, karaardıçlı yurtlara vurgundur. Böyle bir toplum içinden çıkmış insanları belli bir yere bağlamak onlara zor gelir. İskan olmak, göçerlikten kurtulmak ne kadar ileri bir düzen olursa olsun, başıboş özgürce dolaşmış bir toplum için kolayca alışılacak bir durum değildir. Dada-loğlu da öteki Türkmenler de işte bu yüzden iskan olmak istemiyorlar. Bunlar daha önce iskan olan Türkmenler'i beğenmiyorlar. Onlara "köylü" diyorlar, bunu onları küçümsemek için söylüyorlar.
Nitekim bu gün bile Zamantı ve Tufanbeyli yörelerinde oturanlara "köylü" diyorlar. Bunu bugün bildiğimiz "şehirli- köylü" ayırımı anlamında söylemezler.
Anılan yörelerde adama sorarlar:
— Nerelisin?
Öteki bu soruyu yanıtlar:
— Tomarzalıyım. (Kayseri ilçesi.) Hemen arkasından ilginç soru gelir
— Avşar mısın, köylü müsün?
Burada «Köylü" sözlüklerin yazdığı anlamda, idari birim yeri olan yer değildir. Avşar'ın dilinde köylü, yayla bilmez, gezip tozmayı bilmez, orada ağaç gibi öylece yerleşip kalmış anlamında insan demektir. Onların dilinde köylü demek yerleşmiş demektir. Buna karşın, kendileri göçerdir.
Dadaloğlu'nu derinden etkileyen olayların başında iskan meselesi gelir. Çünkü Osmanlılar'ın yaptığı iskan onları yoksulluğa götürmüştür Tek ekonomik varlıkları olan hayvanlarını otlatmak için geniş otlaklardan yoksun kalmışlardır. Bu yüzden de iskan güç gelmiş onlara. İstemişler ki Uzunyayla'daki, Binboğa'daki, Toroslar'daki, Çukurova'daki birbirinden güzel yaylaların hepsi kendilerinin olsun, istedikleri gibi, gönüllerinin çektiği kadar oralarda kalsınlar. Göçer ruhunun bu dileğini 12 Eylül askeri darbesi gölgesinde at oynatan kimi devlet görevlileri bu dileği utanmadan "ayrılık" olarak değerlendirmişlerdir.
İşte göçerlerin ve Dadaloğlu'nun bu masum isteği ozanın şiirlerinin oluşmasında ve edebi kimliğinin şekillenmesinde önemli bir etken olmuştur. Bu yüzden iskana da Osmanlı'ya da karşıdır Dadaloğlu, Onun için Osmanlı'ya da, Padişaha da kızgındır.
Yerleşmek acı geliyor onlara:
Bütün iskan oldu Avşarlar,
Kürtler Yürekten mi çıkar ol acı dertler
Mezada döküldü boyn'uzun atlar
At vermemiz iskanlıktan zor oldu
No: 4
Fırka-i islahiyye komutanı Derviş Paşa ile bu ordunun kurmay başkanı (komiseri) Cevdet Paşa iskan için İstanbul'dan bastırıp getirdikleri bildirileri halka dağıtıyorlar. İleri gelenleri toplayıp onları iskan için inandırmaya çalışırlar.
Adana'ya divan harbi konunça.
On yedi bey o celseye varınca
Derviş Paşa iskan emrin' verince
Kozanoğlu beyliğinden düştü mü
İskan emri oldu aşiret yasta
Kız, gelin kalmadı hep oldu hasta
Dadaloğlu'm hapis derler
Payas'ta Kanat takıp sur duvardan uçtu mu
No: 6
O zamanlar iskan olmak ayıplanacak bir durumdu,
bunların gözünde yaylalardan yoksun kalmak demektir.
Tenimiz iskandan yesir olacak
Dost ağlayıp düşmanımız gülecek
No: 78
Ama olan olmuş, iskan işi bütün Türkmen oymaklarında tamamlanmıştır. Çok sonraları Avşarlar da bir yere yerleşmek zorunda kalmışlardır. Ekip biçmeyi bilmeyen bu insanlar, çiftçilik yapmayı da bilmiyorlardı. O yüzden bir hayli perişan olmuşlardır Bu olanlar elbette Dadaloğlu'nun şiirlerini de beslemiştir.
Ilgıt ılgıt bir yel esti Urum'dan
Duydum perişandır hali
Avşar'ın Gam kasavet kalkmaz oldu serimden
Döndü gurbet ele yolu Avşar'ın
Bize haram oldu Çukurovalar
Şahin uçtu ıssız kaldı yuvalar
Türkmen kızı katarlamış mayalar
Bozuldu katarı, teli Avşar'ın
No: 37
Dadaloğlu nice kavgalar görmüş, nice yiğitlerin meydanlarda al kanlara bulandıklarına tanık olmuştur. Onun şiirlerinde savaş tabloları hayali bir olayın anlatılması değildir. O, bizzat gözüyle gördüğünü, yaşadığını söylemiştir.
Mağara çölünde kavga kuruldu
Öttü tüfek davlumbazlar vuruldu
Duydum Bozoklu'nun beli kırıldı
Bin atlıya yamaç onu beylerin
Paşa Bey'in oğlu Deli Osman Ali Alayından
Mehmet Ali'm zorbalı Bağrını kurşuna verdi
Seyf' Ali Etten kale oldu canı beylerin
No: 28
Sana derim sana Hasan kalesi
Alt yanında döğüş oldu, hûn oldu
Yiğit olan yiğit çıktı meydana
Koç yiğitler arap ata bin oldu
No: 2
Onun şiirlerinde biz gerçekten yaşanmış bir olayın öykülerini görürüz. İşte Urban Arapları denen ve halk arasında, Cızık Çöl Arapları diye bilinen bir Arap aşireti ile Avşarlar'ın savaşını onun şiirlerinde duyar gibi oluyoruz:
Bugün meydan günü döğüş olucu
Kötüler de geri geri durucu
Koç yiğit elinde tartar kılıcı
Kılıç kalkanınan vuruşur bugün
Sıkılır tüfekler tütünler tüter
Çalınır davullar mehterler öter
Kesilir kelleler meydanda yatar
Üleşler ayağa dolaşır bugün
No: 31
Sadece böyle meydan kavgaları değil, bazen de baskınlar önemliydi. Baskınlar, tuzaklar, kalleşçe hileye dayalı saldırılar Dadaloğlu'nu daha çok kahretmiştir.
İşte böyle bir durumda kalan Avşarlar için Dadaloğlu:
Yara yara bir kavgaya girmedik
Sağa sola kılıçları vurmadık
At üstünde döğüşerek ölmedik
Ok değmeden gözlerimiz kör oldu
No: 4
diye hayıflanır.
Beyler, yiğitler, oymak ve oba ileri gelenleri Dadaloğlu'nun şiirlerinde herkes kendi kimliği içinde konuşurlar. Karşılıklı atışmalar, meydan okumalar hep yiğitlik üstünedir.
Kozanoğlu'na karşı devlet Necip (Mecit) Paşa'yı Mecit Paşa'yı görevlendirmiştir. Mecit Paşa, Kozanoğlu'nun teslim olmasını istemekte ama Kozanoğlu buna karşı direnmektedir.
Dadaloğlu bunları şöyle konuşturur:
Mecit Paşa:
Yozgat tarafından çıktı bir paşa Avşarınan,
Kürt'ü yaktı ateşe
Dövüşün dövüşün de çıkaman başa
Sen de gönlünle gel Kozanoğlu
Kozanoğlu:
Ben Kozanoğluyum sırta kaçarım
Ağzımdan burnumdan köpük saçarım
Bir varırsam bin taneni biçerim
Beri gel hasmını gör Mecit Paşa
No: 40
Kavgalar, döğüşler, meydan okumalar Dadaloğlu'nun sık sık karşılaştığı olaylardır. Yenilen yenilir, kahramanlar ölür, ölenlerin arkasından ağıtlar yakılır. Bu suretle ölenlerin anıları yaşatılmış olur. Ağıt söylemek Türkler'de çok eski bir gelenektir. Ta Orta Asya'dan beri Türk toplumu edebiyatımızın en duygulu türü olan ağıtlarla ağlamış, ağıtlarla yüreğini hafifletmeye çalışmıştır.
Eski Türkler'de ağıda "sagu" denirdi, Divan Edebiyatı döneminde buna mersiye dedik.
En eski sagularımızdan:
Alp Er Tunga öldü mü
Esiz acun kaldı mı
Özlek öçin aldı mı
Emdi yürek yırtılır
diye başlar.
Dadaloğlu, şiirlerinde ağıt türünün en güzel örneklerini vermiştir.
Avşar kocaları hastalanınca, tıpkı "bana bir Köroğlu oku" der gibi Dadaloğlu'ndan şiirler okuturlar:
Can evimden vurdu felek neyleyim
Ben ağlarım çelik teller iniler
Ben almadım, toprak aldı koynuna
Yarim diyen bülbül diller iniler
Doya doya mah cemalin görmedim
Saçlarını çözüp çözüp örmedim
Bir gececik safasını sürmedim
Sarmadığım ince beller iniler
No: 81
Onun Kozanoğlu ağıdında her şey bir çırpıda dile getirilir:
Şu Feke'nin hanımları
Kara bilmez alınları
Kör olasın Derviş Paşa
Hep dul koydun gelinleri
Tütün gelir keseyinen
İçemedim tasayınan
Kozanoğlu yaralanmış
Su istiyor kaseyinen
No: 82
Bozlaklar duygu dolu şiirlerdir. Uzun hava içinde bir bozlak okumak, Türkmen'in gönlünü, kafasını doyuran en değerli hediyedir.
Bozlağın develerin bozulamasından çıktığını söylerler.
Develer yaz gelince yaylaları, güz ayında da kışlakları özlerler. Bu özlem sırasında yanık, uzun soluklu sesler çıkararak duygularını dile getirirler. Develerin çığlık koparır gibi, bağırarak çıkardıkları bu sesin adına "bozulamak, bozlamak" denir.
Dadaloğlu'nun Türkü'leri okunurken en başta "ay dost!.." söyledikten sonra asıl Türkü'nün sözlerine geçilir. Karacaoğlan'da ise girişe "aL.heyL." diye başlanır.
Kaynakça
Kitap: AVŞARLAR VE DADALOĞLU
Yazar: Ahmet Z. Özdemir