gönderen TurkmenCopur » 16 Ara 2010, 15:43
5. Taha Toros. "XIX. Asır Çukurova Saz Şairi Dadaloğlu", 1941
Dadaloğlu hakkında en geniş, en doğru bilgiler Taha Toros tarafından verilmektedir. Taha Toros, Ali Rıza Yalman'ın tersine konuyu bilen, halk şiirine, halk Türkü'süne yatkınlığı olan ve çevresinde de bu konularda bilgi sahibi kişilerle konuşmuştur. Ali Rıza Yalman'ın hiçbir Avşar'la görüşmeden Dadaloğlu hakkında bilgi vermesine karşın, Taha Toros, hiç olmazsa "bir" Avşar'la görüştükten sonra kitabını yazmıştır.
Taha Toros sekiz tane Türkmen kocasıyla görüşmüştür. Bunlardan sadece bir tanesi Avşar'dır. Bizim de görüştüğümüz bu Avşar, Kayseri'nin Sarız ilçesinden (eski adı Köyyeri) Amber Eroğlu'dur. Taha Toros anılan eserinde Dadaloğlu'nun Türkmenler'in Avşar oymağına mensup olduğunu, şair bir aileden gelme olduğunu, Binboğa'daki Harmancı yurdunda yaylaya çıktığını belirtmektedir. Ozanın Kozan, Erzin, Payas civarında doğduğunu belirttikten sonra Ali Rıza Yalman tarafından anlatılan bilgileri de sıralamaktadır. Taha Toros'un kitabında Dadaloğlu ile ilgili 34 şiir bulunmaktadır.
Yeri gelmişken burada bir hususu da önemle belirtmek durumundayım:
Taha Toros, "Millet/İlim, Fikir, San'at Mecmuası"nın 12 Nisan 1943 günlü sayısında şunları yazıyor:
"Bugün elde ettiğimiz vesika, Dadaloğlu'nun köyü, adı, ölüm yılları üzerindeki örümcek ağlarını temizlemiş bulunuyor. 1262 hicri (1845- 46 miladi) tarihini taşıyan Tarsus Mahkeme-i Şer'iyye sicillerinde, Dadaloğlu aşık Veli'nin kızı Fatma'nın miras malından alacağı hakkındaki müracaatının reddine dair şu satırlar vardır:" demektedir.
Mahkeme kaydında özetle, Fatma'nın babası Dadaloğlu aşık Veli'den kendisine sadece bir inek miras kaldığı belirtilmektedir.
Taha Toros adı geçen bu yazıda devamla:
"...birçok Türkü'lerinde isminin de Veli bulunduğu, aynı zamanda 1260'(1845) tan önce vefat eylediği tahakkuk etmektedir."
Söz konusu yazıya göre, Dadaloğlu 1260 yani 18451846 yılında vefata ettiriliyor. Aradan yirmi yıl geçiyor, yani 1865 yılında Osmanlı Devleti Fırka-i İslahiyye ordusunu kuruyor, iskan olayı başlıyor.
Tam bu sırada, yani ölümünden yirmi yıl sonra Dadaloğlu mezarından çıkıyor ve iskan ordusunun baş komutanı müşir (mareşal) Derviş Paşa'ya:
Derviş Paşa yaktı yıktı elleri
Soldu bütün yurdumuzun gülleri
Karalar giydik de attık alları
Altınımız geçmez akça tunç oldu
Ağlayı ağlayı Dadal'ım söyler
Vefasız dünyayı şu insan neyle
Bin yiğidi bir kötüye kul eyler
Şimden sonra yaşaması güç oldu
No: 10
diye şiirler söylüyor. Onun bu iskan ile ilgili başka şiirleri de var.
Şimdi, düşünelim, bunun akılla, gerçekle ne ilgisi olabilir. Tarsus'un Dadal köyü ile ilgili açıklamalara ilerde "Da-daloğlu Şair Bir Aileden Gelmektedir" başlıklı yazıda değinilecektir.
6. Diğer Eserler
CAHİT ÖZTELLİ:
Dadaloğlu'nun şiirlerinin gün ışığına çıkartılmasında Cahit Öztelli'nin gayreti yadsınamaz. Bugün, Anadolu'nun dört bir yanında Dadaloğlu tanınıp seviliyorsa hiç kuşkusuz bunda Cahit Öztelli'nin payı büyüktür.
Hemen arkasından ekleyelim ki, Cahit Öztelli de selefleri gibi, "Dadaloğlu'nun aşireti Avşarlılar da Sivas'ın Aziziye ilçesinin Sindel (Kayabaşı) köyüne yerleştirildi" diye yaz-maktadır.1 Bir kere Aziziye (şimdi Pınarbaşı) Sivas iline bağlı değil, Cumhuriyet'ten beri Kayseri iline bağlanmıştır. Bunca zaman geçmesine karşın Pınarbaşı'nın hala Sivas'a bağlı göstermenin yanlışlığını sürdürmenin ne gereği var. Yukarıda değinildiği gibi Sindel köyüne yerleşen Dadaloğlu değil, aşık Cingözoğlu Seyit Osman'dır.
Nitekim C. Öztelli bu görüşünden vazgeçerek Sindel köyünü söz konusu etmeden:
"Obalardan bir bölüğü Orta Anadolu'ya, Kayseri, Sivas yörelerine sürülüp yerleştirildi." diyor. Aynı eserde, Cahit Öztelli bu kez de Kozanoğulları'nı tümden Sindel köyüne yerleştirmiştir.
Cahit Öztelli, Dadaloğlu'nun gezip dolaştığı yerlere uğramamış, eldeki yazılı kaynaklara göre onu yazmaya çalışmıştır. O nedenle de yer adlarını, kişi adlarını yazarken de hatalar yapmıştır.
Sözgelimi:
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür
Bir firkat geldi de coştum, ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür
No: 52
Şiirde geçen "cebel" sözcüğünü C. Öztelli. "Gavur dağları üstünde bir kasaba" diye açıklamış. Haşim Nezihi, Oya Adalı, Tahir Kutsi Makal ve diğerleri de bu biçimde açıklamalar yapmışlardır. Oya Adalı biraz daha ileri giderek "Cebel, şimdiki Yarpuz kasabası diye açıklıyor.
Bilindiği gibi, eskiden merkezi Osmaniye olan bir Cebel-i Bereket ilimiz vardı (Osmaniye sonra ilçe, şimdi yine il oldu) Sanıyorum, buradaki "cebel" sözcüğünden çağrışım yapılarak böyle bir açıklama yapılmış olmalı. Oysa cebel sözcüğü burada "dağ" anlamında kullanılmıştır, düpedüz dağ.
Bundan başka yukarıdaki şiirin tamamına bakacak olursak, burada Kaman Akdağ, Bozok, Yozgat, Kırşehir, Niğde, Bor, Kayseri, Erciyes gibi İç Anadolu yerleri geçmektedir. Şimdi ozan tüm bu yer adlarını sıraladıktan sonra bu bölgeden atlayarak ta Gavur dağlarındaki Yarpuz kasabasına geçmesi olası mıdır? Ayrıca "Cebel-i Bereket" sözü, Fırkai İslahiyye'nin uydurmasıdır. O tarihlerde burasının adı HACI OSMANLI KÖYÜ'dür. Yani Fırkai İslahiyye zamanına kadar ortada bir "cebel" sözü yoktur.
Dadaloğlu bu ünlü şiirini Avşarlar'ın Yozgat- Bozok sürgününde söylemiştir. Bu şiirde geçen "cebel" dediği yer de Kırşehir ilinin kuzey-batısında bulunan Kervansaray dağlarıdır. Avşar kocaları da bunu böyle bilirler. Kırşehir'den itibaren Ankara'ya giderken Çoğun yol ayrımı hatta buradaki çeşitli tesislere kadar olan kısmı pek verimli olup çayır, çimenliktir. Şimdi ise buralar geniş bahçeler ve kavaklıklarla süslüdür. Daha ilerde ise Avşarlar'ın bir başka sürgün yeri olan ünlü Malya çiftliği vardır.
Bir başka yanlış:
Ali Bey'im attığını düşürdü
Cadıoğlu'nun tedbirini şaşırdı
Mağara su yontusunda deşirdi
Kanlı gömlek oldu donu beylerin
(C. Öztelli, s. 210)
Bu şiirde üçüncü dize tamamen yanlış olarak yazılmıştır. Yanlışa rağmen yine de yeni yanlışlarla sözcükler zorlanarak açıklanmaya çalışılmıştır.
Örnek vermek gerekirse:
"yontusunda: Oyuğunda, suyun oyduğu yerde, kıvrımında" diyerek zorlama bir açıklama yapılmış.
Oysa üçüncü dizenin doğru biçimi şöyledir:
Mağaralı soyuntusun' deşirdi.
Burada Mağara: Adana'nın Tufanbeyli ilçesinin eski adı. Soyuntu: Soygunda elde edilen para, eşya. Tıpkı bunun gibi bir başka şiirde: Düşmana at katmak ecdadım huyu (C. Öztelli: s. 211) dizesinde, "Düşmana at katmak: Düşman üzerine at sürerek savaşmak, korkmamak diye açıklanmış. Bu dizenin doğru biçimi de şöyledir: "Düşmana atk(ı) atmak ecdadım huyu"
Atkı: Vergi. Beylerin ya da güçlü olanların egemenliğinde olan kişilere zenginlikleri oranında vergi vermeleri için belirtilen miktar. (Bu, para olabileceği gibi canlı hayvan da olabilirdi.)
Cahit Öztelli'nin, Mistik Paşa ve Küçük Ali Oğlu Dede Bey hakkında verdiği bilgiler de yanlıştır. Cevdet Paşa'nın Ma'rûzat'ında verdiği bilgilere taban tabana terstir. Öztelli Mistik Paşa'yı Dede Bey'in oğlu olarak göstermiştir. Oysa Mistik Paşa Halil Paşa'nın oğludur. Dede Bey ise Halil Paşa'nın büyük oğludur. Ayrıca Mistik Paşa'nın bir oğlunun adı da Dede Bey'dir.
Küçük Ali Oğlu Dede Bey'i hile ile yakalatıp idam eden Adana valisi Mehmet Celalettin Paşa değil, Beylanlı (Belenli) Mustafa Paşa'dır.
Öztelli'nin kitabında başka yanlışlar da var Ancak biz burada birkaç örnek vermekle yetindik. Şunu da belirtmek durumundayız ki, Öztelli, Dadaloğlu'nun yetmiş iki şiirini birden yayımlayarak bu yönden gerçekten başarılı olmuştur.
Dadaloğlu ile ilgili başka kitaplar da yayımlandı. Bunların birinde şu bilgiler verilmektedir: Dadaloğlu'nun usta bildiği yaşlı aşık Kul Yusuf, ününü duyduğu genç aşık Da-daloğlu'nu arar. O tarihte Dadaloğlu henüz yirmi yaşına gelmemiştir. Sonunda onu bulur ve güya aralarında şu konuşma geçer: "Seni der Kul Yusuf, Sindel'de, Karaman'da, Şahanlar'da aradım. Alagazi'ye kadar geldim. Gel seninle bir sohbet edelim."1 Bu sohbetin uydurma olduğu, "Gel seninle bir sohbet edelim" sözündeki yavanlıktan bellidir. Yukarıda sözü edilen köyler 1865 yılından sonra kurulmuştur. Dadaloğlu o sohbetin yapıldığı sırada yirmi yaşından küçük olduğuna göre bu hayali sohbet 1800 yıllarında yapılmış demektir. Yinelemek gerekirse o köyler iskandan sonra yani 1865 yılından sonra kurulmuştur.
Tahir Kutsi Makal'ın kitabında yapılan öteki şiirlerdeki yanlışlara burada değinmek istemiyoruz Sözgelimi, "Emminin sakalı kaba" dizesiyle başlayan çirkin, müstehcen şiir kesinlikle Dadaloğlu'nun değildir. Bu şiir halk arasında öteden beri söylenilen anonim bir Türkü'dür.
Adı geçen kitapta yanlış açıklanmış yer adları, kişi adları da çoktur. Amacımız o gibi kitapları eleştirmek olmadığından bu konuda sadece birkaç örnek vermekle yetinmek istiyoruz:
- Aksaya: Saya olarak yazılmış," ayakkabı" diye açıklanmış.
- Oysa aksaya: Üç etekli Türkmen kadın giysisi, fistan.
- Don: Şalvar diye açıklanmış. Orada "giysi" olarak açıklanmalıydı.
- Mercin: Mersin il merkezi denmiş. Doğrusu Ceyhan ilçesinin Mercin köyü.
- Hacin: Köy denmiş, oysa bugünkü Saimbeyli ilçesinin eski adı.
- Mağara: Kayseri yakınlarında bir düzlük denmiş. Doğrusu Adana'nın Tufanbeyli ilçesi.
- Yoz: değişik, başka diye açıklanmış.Doğrusu kısır, süt vermeyen hayvan (koyun, keçi)
Dadaloğlu ile ilgili yazılan eserlerin bazılarında Dadaloğlu öykücü bir yazar gibi gösterilmiştir.
Bu gibi yazarların ısrarla belirttikleri gibi Dadaloğlu öykücü bir halk ozanı değildir. Dadaloğlu'nun diye ileri sürülen Hurşit ile Mahmihri (Hurşit Bey ile Mahmihri), Emmim Kızı, Kral Kızı gibi öyküler birer anonim halk hikayeleridir.