ALLAH İLE ALDATILAN HALK DA SORUMLUDUR!
"Halkı tanımak Hakk'ı tanımaktan daha zordur."
Şems-i Tebrizi
Halkla ilgili bir sözünü başlığın hemen altına koyduğumuz Tebrizli Şems halk konusunda şu ölümsüz sözlerin de sahibidir:
"Sana bir çift söz söyleyeyim: Bu halk nifak yoluyla konuşmaktan, ikiyüzlülükten hoşlanır. Doğru sözden sıkılırlar. Birine desem ki, 'Sen çağımızın tek büyük adamı, biricik şerefli insanısın' şüphe yok ki hoşuna gider, ellerimi yakalayarak 'Sizi çok özlemiştim, kusurum çoktur.' gibi iltfatlarda bulunur. Halbuki geçen sene onunla dosdoğru konuşmuştum, bana düşman oldu. Bu, şaşılacak bir şey değildir. Çünkü halk ikiyüzlülük yönünden geçinmek ister. Taki onlarla birlikte hoşlukla vakit geçirsin. Ama doğruluk yolunu tuttun mu dağlara, kırlara kaçmak gerekir." (Şems, Makaalat, 1/99-100)
"Yer uygunsuz, oradakiler kabiliyetsiz olunca o yerde konuşmak zulüm olur." (Şems, aynı eser, 1/187)
Allah ile aldatanlar maruz bulunduğumuz zulmün tamamından sorumlu değillerdir. Onların suç ortakları vardır ve bu ortaklar, aldatılan halkın bizzat kendisidir.
Hiçbir kitle aldatılmak istemeden aldatılamaz. En azından uzun süre aldatılamaz.
Kabala geleneğinde ölümsüz bir deyiş vardır:
'Aldanmak istenen aldanır."
Evet, bir toplum, bir halk aldatılmayı bir biçimde istemedikçe sürekli aldatılamaz. Aldatılmak hiçbir toplumun kaderi değildir. Onu kendisinin kaderi yapan, aldatılan toplumun kendisidir. Türk toplumu aldatılmayı seven bir toplumdur. Özellikle Allah ile aldatılmak Türk toplumuna tarifsiz bir zevk veriyor. Böyle toplumlar tatlı yalanı sever. Allah ile aldatanların en büyük sermayesi de tatlı yalandır. Aldatılmayı seven toplumların siyasetlerinin esası da tatlı yalandır
Eğer bir halkın şöyle veya böyle söz hakkı varsa halk da sorumlu ve sonuçta günahkar olur.
Suudi Arabistan adalet bakanı, Foreign Affairs dergisi muhabirinin İslam'da yönetim ve yöneticilerle ilgili sorusuna şu cevabı veriyor:
"İslam'da yönetene itaatsizlik yasaktır. Yolsuzluk, sübyancılık, alkol kullanmak gibi büyük günahlar işlese bile yöneticiyi azletmek günahtır. Eğer yönetici, halkını İslami yoldan ayrılmaya zorlarsa emirlerine uyutmayabilir, o kadar. Daha ileri gidilmez. Yöneticiyi azletmeye izin yoktur. Çünkü yöneteni olmayan toplumlar, fitneye düşerler. Fitne en kötü yönetimden beterdir..." (5 Ağustos 1996 tarihli Hürriyet gazetesi)
Siyaset ve menfaatleri zedelendiği anda "Din elden gidi-yor, haydin cihada!" diyerek yeri göğü inletenler, hesap-larına yeşil ışık yakan bir iktidar söz konusu olduğunda, "Yönetime itaatsizliğin dinle bağdaşmadığını göstermek"
için bin dereden yüzlerce kanıt getirmekte gecikmiyorlar.
Yönetim anlayışı Suutlu bakanın ifadesinde kristalleşen ülkelerde halkın sorumluluğu veya günahı söz konusu edilmeyebilir. Çünkü oralarda demokrasi yok. Karşı çıkışlar çok pahalıya mal oluyor. Halk bunu bir bahane olarak kullanabilir ve bazen de mazur görülebilir. Böylesi yönetimlerde 'halkın sorumluluğundan' söz etmek son derece güçtür. Ama Türkiye böyle mazeretlerin geçerli olabileceği bir ülke değil.
Gerçi bugünkü Türkiye, eteğinden kuvvetli bir biçimde tutulmuş, Ortaçağ zulüm zihniyetlerinin saltanatlaşmasını ifade eden anlayışların çukuruna çekiliyor. Buna rağmen Türkiye hala farklıdır; halkı sorumlu olabilecek bir konumdadır Çünkü Türkiye'de çapı ve kalitesi ne olursa olsun, eleştiriye ne denli açık bulunursa bulunsun ve ne kadar süreceği konusunda kaygılarımız bulunursa bulunsun, bir özgürlük ve hür irade ortamı henüz vardır. Özgürlük varsa sorumluluk vardır; hür irade varsa işlenen kötülüklerden halk da sorumludur.
Türkiye'nin durumu, yarım asırdan beri kurumsallaşan, şimdilerde ise saltanata dönüşen Allah ile aldatma siya-setleri yüzünden, iyiye gitmeyen bir manzara sergilemeye başladı. Bu gidişte sadece siyaset ve medyanın satılmışları, hainleri değil, halkı da sorumludur.
Türkiye'de halk hala güç sahibidir. O güç, oy veya sandık adını taşıyor. Halk, işte bu gücü yüzünden sorumlu, hatta günahkar olacaktır. Halkımız, Ortaçağ despotizmlerinin, modern teknoloji ile kutsal kılıfları birlikte kullanan kalıntılarında yaşayan halklar gibi günahtan kurtulamaz. Çünkü bu ülkede halkın, en azından bir tane imkanı vardır. Bu imkan 'bir' imkandır ama 'pir' imkandır Ve onun adı seçim sandığıdır.
Kaynakça
Kitap: Allah ile Aldatmak
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk