MEHMET ALI AĞCA
KİM KAÇIRDI!
"M.Ali Ağca'yı kim kaçırdı?"
Hiç kuşkum yok; Ağca'yı Silahlı Kuvvetler'de yuvalanmış silahlı bir sağ örgüt kaçırdı. Bu örgüt cezaevi yöneticileriyle ilişki kurdu; birlikte bir plan hazırlandı ve plan gerçekleşti. Olay budur!..
Ağca, tutuklandıktan sonra Selimiye Tutukevi'ne konmuştu. Sonra ne oldu? Sonra, Abdi İpekçi'nin katil sanığı, "Beni Maltepe Tutukevi'ne gönderin" dedi. Bu istek Sıkıyönetimce hemencecik kabul ediliverdi. Belliydi ki, Ağca, burada kaçma planlarını daha rahatça uygulayacaktı. Ve uyguladı..
Ağca'nın 5 Kasım günü Adli Tıp'a giderken bir kaçma girişimine tanık olundu. Bu girişim, görevli jandarma erinin uyanıklığı nedeniyle başarıya ulaşamadı. Açın ertesi günkü gazeteleri, başta üzüntüyle belirtelim. Milliyet Gazetesi olmak üzere, birçok gazete bu olayı çarpıtmaya, "Yok canım, Ağca kaçmaya çalışmadı" demeye getirdi..
Abdi İpekçi'nin katil sanığı, bir rastlantı sonucu yakalanmıştı. Verdiği ifa-delerde bir nokta göze çarpıyordu. "Ben bu işi tek başıma yaptım, bağımsız teröristim" diyor ve arkasındaki örgütü gizlemeye çalışıyordu. Önce "Evet ben öldürdüm" dedi, sonra mahkemede ikinci duruşmada "Hayır öldürmedim" diye ifade değiştirdi. Zaman kazanmak istiyordu. "Mahkemeyi uzatın" diye açık açık konuşuyordu.
Bir askeri birlik içindeki cezaevinden, cezaevi yönetiminden yardım gelmedikçe, kaçmak olanaksızdır. Ben de 12 Mart döneminde bir yılı aşkın bir süreyle cezaevinde kaldım. Mamak Askeri Tutukevi, 28'inci Tümen'in tam ortasındadır. Cezaevi yönetimi gözyummadan bir tutuklunun koğuşundan çıkması bile olanaksızdır. Koğuşundan çıkacak, cezaevi kapısını geçecek, üç-dört kilometrelik askeri birliği aşacak ve nizamiyeye ulaşacak, akıl alacak iş değildir. Maltepe Cezaevi, Mamak Cezaevi'nin konumundadır. Cezaevi, zırhlı birliğin ortasındadır. Açıkça, Silahlı Küvetlere sızmış bir sağcı örgüt Ağca'yı kaçırmıştır. Başta türlü yoruma benim aklım ermiyor.
Aynı cezaevinden 12 Mart döneminde Mahir Çayan ve arkadaşları da kaçmıştır. Çayan ve arkadaşları, cezaevinin o günkü yöneticilerinden yardım ve destek görerek kaçmışlardır. Açıkça böyledir.
Abdi İpekçi'nin öldürülmesinden katil sanığı Mehmet Ali Ağca'nın Askeri Cezaevi'nden kaçırılmasına kadar geçen süre bu olayın üzerindeki kuşku bulutlarını daha da yoğunlaştırmıştır. Ağca'nın kaçışıyla Abdi ipekçi olayı, sanıldığından da daha koyu ve giz dolu karanlıkların içine gömülmüştür.
Ve ne acıdır ki, Milliyet Gazetesi, bu karanlığı yırtmak için en küçük bir çaba harcamamakta, üstelik, İpekçi'nin kemiklerini sızlatırcasına olayları göz ucuyla izlemekle yetinmektedir.
Abdi İpekçi'yi öldüren örgüt, bu kez de katil sanığını kaçırmıştır...
Bu köşede, okurlarımı bıktırırcasına "Ülkü Ocaklarına cinayet silahları veren jandarma yüzbaşılarını" yazdım, durdum, kimse kulak asmadı. Bu silahların kayıt sayılarını bile verdim, hiçbir asker ve sivil yönetici bana mısın demedi..
Ankara'da Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi öğrencilerinin üzerine Amerikan yapısı ve ordu malı bombanın atıldığını yazdım, bu bombanın marka ve sayısını bildirdim, kimse tınmadı..
Ne oluyor, ne oluyor, kim yönetiyor bu devleti?
Şu olayı lütfen aklınızda tutunuz: 12 Mart döneminde silah kaçakçıları yakalanır ve Kontr-gerilla üssü "Ziver Bey Köşkü" komutanının birliğindeki bir tutukevine gönderilir. Bir süre sonra bu ünlü kaçakçılar salıverilir. Ve tutuklu kaldıkları cezaevinin komutanı albay, bu silah kaçakçılarının iş yerine müdür oluverir. Hey, duyuyor musunuz beni, yetkililer heeey, heey, duyuyor musunuz?
Biz "Kontr-gerilla" diyelim, sizler başka ad takın, ama gerçek bu:
Gizli bir örgütün kirli parmak izleri, Abdi İpekçi cinayetine de karışmıştır. Bu kanlı öykünün şimdilik kısa özeti de budur...
27 Kasım 1979
Kaynakça
Kitap: UĞUR MUMCU KİTABI
Yazar: Hürriyet